Cilt: 19, Sayı: 2, Yıl: 2013 Özel Sayı Hukuk Fakültesi Marmara Üniversitesi

Cilt: 19, Sayı: 2, Yıl: 2013 Özel Sayı Hukuk Fakültesi Marmara Üniversitesi

Fıkrasına göre Yargıtay’ın bozma kararına uyduktan sonra ilk derece mahkemesinin veya bölge adliye mahkemesinin sanığın ifadesini hangi hallerde alıp almayacağı kaleme alınmıştır. Bu yazımızda; ceza muhakemesi sürecinde, kovuşturma aşamasında duruşmada suçun hukuki niteliğinin değişmesi sebebiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. Fıkrasında düzenlenen ek savunma hakkının etkin kullanılabilmesi bakımından Cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan iddianamede, sevk maddesi olarak gösterilen suçtan daha az cezayı gerektirdiği hallerde, sanığa ek savunma hakkının verilmesinin gerekip gerekmediği kaleme alınmıştır. Bu nedenle; aşağıda özellikle 2313 sayılı Kanun m.23/5’de tanımlanan kenevir ekimi, 3298 sayılı Kanun m.4 ve TCK m.188 kapsamında içtima ilişkisine değinmekteyiz. Bu yazımızda; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme” başlıklı altıncı bölümünde yer alan, gizli soruşturmacı görevlendirmesini düzenleyen, m.139’da tanımlanan ve görev alanı çizilen gizli soruşturmacının ne olduğunu, görevlendirilen kişi tarafından toplanan delillerin 28 Mart 2023 tarihinde, m.139’un 4. Fıkrasına eklenen ek cümle ile hangi sınırlar çerçevesinde bu görevi yerine getirebileceği ve elde ettiği delillerin hukuka aykırılığı ele alınmıştır. Bu yazımızda; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.157’de düzenlenen dolandırıcılık suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hali olan “dolandırıcılığın, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi” suçu (TCK m.159) açıklanarak, doktrinde yer alan tartışmalı hususlar ile yargı kararları değerlendirilecektir. Bu yazımızda ele alacağımız hukuki sorun; Yargıtay 8.

Maddesinde düzenlenen ek savunma hakkının sanık tarafından kullanılmaması halinde ceza davasının sona erdirilip erdirilemeyeceğine ilişkparibahis giriş. Türk Hukuku’nda iki türlü arama olup, bunlar idari/önleyici arama veya önleme araması ve adli, yani suç kolluğu tarafından yapılan aramadır. Arama ile elkoyma tedbirleri birbirlerinden farklıdır. “Muhafaza/koruma altına alma” olarak bilinen usul geçici olup, elkoyma öncesinde suça ve/veya yasağa konu olabilecek delil ve malların tutulmasıdır ki, bundan sonra elkoyma tedbir süreci başlar ve müsadere, yani malın mülkiyetinin Devlete geçmesi mahkeme kararı ile gündeme gelir. Elkoyma, suça veya yasağa konu olabilecek malvarlığının geçici olarak fiili ve/veya kaydi şekilde mal sahibinden veya zilyedinden alınmasıdır. Hukuk sistemimizde, “genel arama” diye bir kavram yoktur. Önleme araması; genel mahiyette yapılan arama olarak bilinse de, yine Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) m.9’da gösterilen sebep, şekil ve şartlarla gerçekleştirilebilir. Önleme aramasında elkoyma olmaz, sadece malın koruma altına alınması mümkündür. Adli aramada ise, işlendiği iddia veya teşebbüs edildiği iddia edilen bir suçla ve/veya faili ile ilgili makul şüphe altında bulunabileceği yerlere bakılır. Ancak adli aramada, hangi suçla ilgili arama kararı verilmişse bundan umulan, bununla birlikte bununla veya bunsuz başka suçu ilgilendiren delile de ulaşılabilir ki, bunun adına “tesadüfen elde edilen delil” denir (umulmayan delilin elde edilmesi de denilebilecek bu usul Ceza Muhakemesi Kanunu m.138/1’de öngörülmüştür). İrtikap” başlıklı TCK m.250/1’de icbar suretiyle irtikap suçu; “Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir.” olarak tanımlanmıştır.

Değişiklik ancak kralın onayından sonra yürürlüğe girer. Krala vesâyet edildiği durumlarda kralın haklarıyla ve verasetiyle ilgili olarak anayasada bir değişiklik yapılamaz. Temsilciler ve âyan meclislerince kabul edilen kanun tasarısı onaylanmak üzere krala sunulur. Kanunda açık bir hüküm yoksa tasarı kral tarafından onaylanıp resmî gazetede yayımlandıktan otuz gün sonra yürürlüğe girer. Kral uygun görmediği tasarıları altı ay içerisinde sebeplerini de bildirerek meclise geri gönderir. Geri gönderilen tasarı, anayasal bir düzenleme olmamak kaydıyla, her iki mecliste üçte iki çoğunlukla tekrar kabul edilirse kral tarafından onaylanıp yayımlanır. Ayrıca altı ay içerisinde meclise iade edilmeyen tasarılar kabul edilmiş sayılır. Millet meclisi üyelerinin yasama dokunulmazlığı vardır ve bu anayasada belirtilen durumlarda ve belirtilen esaslar dahilinde kaldırılır. Millet meclisinde bir üyeliğin ölüm, istifa ve benzeri bir sebeple boşalması durumunda temsilciler meclisi üyeliği seçimle, âyan meclisi üyeliği tayinle doldurulur. Bakanlar kurulu boşalan temsilciler meclisi üyeliğinin seçimle doldurulmasının fevkalâde haller gereği mümkün olmadığına karar verirse temsilciler meclisi o seçim bölgesinden anayasanın belirlediği şartlara sahip bir kimseyi uygun gördüğü bir usulle üyeliğe getirir. Her iki meclisin toplantı nisabı başlangıçta üçte iki, toplantının devamınca salt çoğunluktur; sayı bunun altına düşerse toplantı tatil edilir.

  • Sanık veya katılan ile avukatlarının istinaf başvurusunda sebep gösterme zorunlulukları bulunmamaktadır.
  • Gazeteci; basın – yayın işletmesinin işleyişini belirleyen, etkileyen önemli kararlardan haberdar edilmeli ve gereğinde kararların alınmasına katılmalıdır.4.

Ayrıca devletin teşkilâtlanmasında siyasî partiler, sendikalar, mahallî meclisler, meslek odaları katkıda bulunurlar ve halkı temsil ederler. Kanun halkın iradesi sayılır, bu sebeple herkes kanuna uymak zorundadır. Kanun önündeki bu eşitliğin sonucu olarak kadın ve erkeğin siyasî hakları da aynıdır. İslâm hukukuna göre devlet başkanının mânevî bir sultası yoktur. O kişilerin günahlarını bağışlamak, onları takdis etmek veya dinden çıkarmak yetkisine sahip değildir. Belli imamlara münhasır da kalsa Şiîler’ce kabul edilen mâsumiyet anlayışı Sünnîler tarafından kesinlikle reddedilmiştir.

Bu kapsamda; vergi anlaşmalarının normlar hiyerarşisindeki ve iç hukuktaki yerine değinmek gerekmektedir. Maddesine göre;“Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. Aile ve nüfus politikasının temelini oluşturan evlenme hususunda nüfusun artırılabilesi için bekârların evliliğe teşvik edilmesi alınacak tedbirler arasında düşünülmüştür. Bu bağlamda bekârlardan vergi alınmasına dair ilk kanun teklifini 19 Ekim 1920 tarihinde Canik Milletvekili Hamdi Bey yapmıştır. Hamdi Bey’in teklifini, 22 Şubat 1921 tarihinde Erzurum Miletvekili Salih Efendi’nin “Mecburi Teehhül Hakkındaki Kanun Teklifi” izlemiştir. Sunulan bu teklifler meclis tarafından kabul görmemiştir; ancak bunları müteakip Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı İçöz 18 Mart 1929 tarihinde Bekârlık Vergisi’ne ilişkin teklifini meclise taşımıştır. Söz konusu teklif de basında geniş yankı bulmuş olmakla birlikte meclisten geçirilememiştir. İçöz’ün, teklifini bazı farklılıklarla 1931, 1940 ve 1944 yıllarında yinelediği görülmüşse de akıbeti değişmemiştir. Anılan kanun teklifleri ile bekârların evli ve çocuklulara göre daha fazla vergi ödemesi öngörülmüştür[16]. Yasa dışı veya konusu suç teşkil eden faaliyetlerden elde edilen gelirlerin devlet tarafından kısmen veya tamamen ele geçirilebilmesi hususunda VUK’un 9/II. Maddesinin vergi idaresine tanımış olduğu suçtan elde edilen gelirleri vergilendirme yetki ve sorumluluğu ile 5237 Sayılı TCK’nın 55. Maddesi ile getirilen suçtan elde edilen gelirlerin ”kazanç müsaderesi”ne tabi tutulması zorunluluğu arasında bir çatışma olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi önem arz etmektedir.

Kuruldan izin almadan ya da hastalık ya da görev gibi bir özür bildirmeden aralıksız üç toplantıya katılmayan üye istifa etmiş sayılır. Cemiyete asıl üye olarak girmek isteyen adaylar için kabulü veya reddi yönünde Yönetim Kuruluna öneride bulunur. Kurul en az 9 üye ile toplanır ve üye tam sayısının salt çoğunluğu ile öneride bulunur. Madde 25- Balotaj Kurulu Genel Kurulda seçilen 10 üye ile Yönetim Kurulu adına Başkan ya da Başkan Yardımcısı, Genel Sekreter ve Yönetim Kurulunca görevlendirilen bir Yönetim Kurulu üyesi olmak üzere 13 kişiden oluşur. Kurulun ilk toplantısında üyeler aralarından bir başkan ve sekreter seçerler. Kınama; Cemiyet üyesinin Tüzük kuralları ile Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesindeki ilkelere ve mesleğine karşı kusurlu davrandığının bildirilmesidir. Uyarma; Cemiyet üyesinin Tüzük kuralları ile Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesindeki ilkelere uygun davranması gerektiğinin bildirilmesidir. Onur Kurulu soruşturma için üyelerinden birini görevlendirmişse görevli üyenin hazırlayacağı raporu veya disiplin soruşturması dosyasını görüşür. İnceleme ve değerlendirme dosya üzerinden ve gizli olarak yapılır. Disiplin soruşturması Yönetim Kurulu tarafından verilen bir kararla başlatılır. Onur Kurulundan yazıyla başvurarak izin almadan ya da hastalık gibi mazereti bulunmadan ard arda iki toplantıya katılmayan üyenin görevi kendiliğinden düşer.

Sanığın iradesine değer verilmiş, kabulü olmadığı sürece hak arama hürriyetinin ve savunma hakkının korunması öngörülmüştür. Sanığın HAGB’yi kabul edip etmediğine dair beyan, sanığa sıkı sıkıya bağlı bir hak olarak düzenlenmiştir. CMK m.231/6’nın son cümlesi dar, yani lafzi yorumla incelendiğinde; yalnızca “sanık” kavramına yer verildiği, HAGB’yi kabul noktasında başka bir süjeden bahsedilmediği, bu sebeple HAGB’nin kabulü ile ilgili başka bir süjeden elde edilen irade beyanının sanığı bağlamayacağı ileri sürülebilir. Bu noktada avukat, yani müdafiin hukuki durumunu iyi tespit etmek gerekir. Kolluk, kamu güvenliğine geniş ölçüde bağlı bulunan iç disiplin ve bu disiplini sağlamaya yönelik tasarrufları arasında, insan hak ve hürriyetlerine odaklanan dengenin korunmasını hedefleyen idari teşkilattır. Kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen faaliyetler, toplumun güvenliğine yönelik istikrarın sürdürülmesinde “sosyal hizmet” başlığı altında ifa edilen her türlü eylemi kapsar. Bu eylemler; mesleki nitelik, eğitim ve davranışların taşıdığı önemle bağlantılı olarak, kamu barışının muhafazasına dair üstlenilen sorumluluk gereğince yerine getirilir. Kolluk faaliyetleri, insan hak ve hürriyetlerinin ihlaline yol açabilecek hukuka aykırı eylem ve tasarrufları meşru kılamaz.

Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, 16 Eylül 2014 tarihli Mansur Yalçın ve diğerleri – Türkiye davasında, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Birinci Ek Protokolü’nün “Eğitim – öğrenim hakkı” başlıklı 2. Yargı Paketi olarak da adlandırılan, Yargı Hizmetlerinin Etkinliğinin Artırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Taslağı ile ceza ve ceza yargılaması hukukuna ilişkin, mevzuatta yapılması öngörülen değişiklikler, kanun maddelerinin mevcut halleri ile karşılaştırma yapılarak açıklanacaktır. Haciz, bir para alacağının elde edilebilmesi için borçluya ait mal hak ve alacaklara icra dairesi tarafından hukuken el konulmasıdır. Haczin konusu borçlunun haczi kabil taşınır ve taşınmaz malları ile üçüncü kişilerdeki alacakları ve diğer parasal malvarlığı değerlerinden oluşur. Borçlunun ve ailesinin yaşaması ve ekonomik varlığını devam ettirmesi gibi sosyal düşüncelerle borçlunun bazı mal ve haklarının haczedilemeyeceği veya kısmen haczedilemeyeceğine yönelik düzenlemeler yapılmıştır. “Tebligat, bir davaya ilişkin işlemleri, o davayla ilgili kişilere, kanunda belirtilen usule uygun olarak bildirme için yapılan bilgilendirme ve belgelendirme işlemidir”. Tebligat Kanunu’nda ve ilgili yönetmelikte tebligatın ne şekilde yapılması gerektiği (tebligat usulleri) ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.

Bildirmezlerse, her türlü tebligat için üye kayıt defterindeki bilgilerin esas alınacağını kabul etmiş sayılırlar. Sabıka kaydı ile ilgili Brunet – Fransa davasında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, “Özel hayatın ve aile hayatının korunması” başlıklı 8. Dava, başvurucunun adli sicil kaydının kendisi hakkında yargılama sürecinin bitmesine rağmen silinmemesi şikayetine ilişkindir. 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 10. Maddesinde, görevine iade edilen kamu görevlilerinin atamaları düzenlenmiş; Kanunun 10/A maddesinde ise, Türk Silahlı Kuvvetleri ile genel kolluk kuvvetleri personeli ve Dışişleri Bakanlığı diplomatik kariyer memurlarına ilişkin kararların uygulanmasına dair özel düzenlemeye yer verilmiştir. Maddesinde, herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere vergi ödemekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir.

Hükümet başkanı hükümet üyelerini seçer ve tayin etmek üzere cumhurbaşkanına arzeder. Programı hükümet başkanı hazırlar ve millî halk meclisinin onayına sunar. Eğer meclis hükümet programını reddederse cumhurbaşkanı yeni bir hükümet başkanı tayin eder. Yeni başkanın programı da reddedildiği takdirde meclis dağılır ve en çok üç ay içinde yeni seçim yapılır. Meclisçe kabul edilen programı hükümet başkanı uygular.

Trả lời

Email của bạn sẽ không được hiển thị công khai. Các trường bắt buộc được đánh dấu *